Derleyen: Betül Topaklı / Milliyet.com.tr - Her şey 1978 yazında Rusya’nın güney Sibirya ormanlarında yapılan bir maden arama çalışması sırasında ortaya çıktı. Sovyet helikopter pilotu, ülkedeki madencilik faaliyetlerine yönelik olarak Sibirya üzerinde gerçekleştirdiği keşif uçuşu sırasında akıllara durgunluk verecek bir manzarayla karşılaştı. Abakan Dağı’nın yamaçlarındaki bir açıklıkta insan yaşamına ilişkin belirtiler vardı. Ancak söz konusu bu bölge, toplumdan izole, medeniyetten de oldukça uzaktı. Üstelik resmi kayıtlara göre de bölgede yaşayan herhangi bir insan topluluğu yoktu. Zaten olması da mümkün değildi. Çünkü Sibirya’nın yaşamı olanaksız hale getiren zorlu koşulları bu bölge için de fazlasıyla geçerliydi.
DÜNYANIN EN YALNIZ AİLESİ
Abakan sıradağlarının ıssız yaylasındaki küçük kulübe yerleşim birimine 150 kilometre uzaklıktaydı. Daha önce hiçbir haritada yer almamıştı. Yaşam belirtisi bulunan bölgeye giden jeologlar, kulübeye ulaşmak için saatlerce zorlu bir yürüyüş yapmak zorunda kaldı. Kapıyı açtıklarında tarihe “dünyanın en yalnız” ailesi olarak geçecek Lykovlar’ın ilginç hikayesiyle karşılaştılar. 6 kişiden oluşan Lykov ailesi, 42 yıl boyunca medeniyetten uzaktaki zorlu bir yaşamın kahramanlarıydı. Peki bu insanlar neden izole bir yaşamı tercih etmişlerdi?
RUSYA’DAKİ DİNİ BASKILARDAN KAÇTI
Lykov ailesi, Eski İnananlar olarak bilinen radikal bir Rus Ortodoks mezhebine mensuptu. Eski İnananlar, 1917 yılında gerçekleşen devrimin ardından inançsız Bolşeviklerin baskısıyla karşı karşıya kaldı. Karp’ın kardeşinin Bolşevikler tarafından öldürülmesi onun ailesini de alarak memleketleri Lykovo'dan doğuya doğru kaçmasına neden oldu. Rusya’daki dini baskılardan kaçmak için 1936 yılında medeniyetten tamamen uzaklaşan Karp ve eşi Akulina, iki çocukları Savin ve Natalia ile birlikte yaşadıkları köyü terk etti ve Sibirya ormanlarının derinliklerinde yeni bir yaşama başladı. Sırasıyla 1940 ve 1942 yılında dünyaya gelen Dmitry ve Agafia’nın da aralarına katılmasıyla Lykov ailesi 6 kişilik büyük bir aile haline geldi. Ailenin son iki üyesi 1978 yılında kadar anne, baba ve kardeşlerinden başka hiçbir insan görmeyecekti.
DOĞANIN SUNDUKLARIYLA YETİNDİLER
Abakan Nehri havzası yakınlarındaki bir kulübeye yerleşen ailenin bulunduğu yer; yol, elektrik ya da herhangi bir yaşam belirtisinden uzaktı. Artık anne, baba ve çocuklarının tek sığınağı, küçük tahta bir kulübeydi. Lykov ailesi, dış dünyadan tamamen kopuk bir hayat sürerken doğanın sunduğu her şeyle yetinmek zorunda kaldı. Gıda ihtiyaçlarını patates, çam fıstığı, yabani meyveler ve bulabildikleri küçük hayvanlarla karşıladılar. Kıyafetleri yırtıldığında keten lifleri ve huş ağacı kabuğundan elbiseler yaptılar. Demirden yapılmış tencere ve tavalar zamanla bozulunca, Akulina Lykov kabuklardan kaplar üretmeye çalıştı. Ancak zaman geçtikçe imkanlar daha da azaldı.
Tarihler 1961 yılını gösterdiğinde aşırı kar yağışı ailenin tüm mahsulünün yok olmasına neden oldu. Anne Akulina ise bu yoğun kıtlık döneminde çocuklarının hayatta kalabilmesi için kendi canını feda etti.
DÜNYADA YAŞANANLARDAN HABERLERİ OLMADI
Bilim insanları yaşamlarını merak ettikleri Lykov ailesini görmek için ormana gitti. Baba Karp Lykov, onları temkinli ama misafirperver bir şekilde karşıladı. Aileyle vakit geçirdikçe güven kazanan ekip, ailenin hikayesini daha detaylı öğrendi. Karp, dış dünyanın varlığını kabul etse de dönmeyi asla düşünmedi. Ailenin yaşanan II. Dünya Savaşı’ndan, nükleer bombalardan ya da şehir hayatının gürültüsünden haberleri yoktu. Bilim insanları onlara tuz, kibrit, kağıt, kalem ve el feneri gibi çeşitli hediyeler getirdi. Ancak bu yardımlar bile ailenin kararını değiştirmeye yetmedi.
Kendilerine verilen hediyelerden aileyi en çok sevindiren tuz oldu. Tuzun tadını şehirdeki hayatından bilen baba Karp, tuzu özlediğini ve tuzsuz geçen 42 yılın tam bir eziyet olduğunu söyledi.
EVİN KÜÇÜK KIZI HÂLÂ ORMANDA YAŞIYOR
1981 yılına gelindiğinde ise aileden ölüm haberleri peş peşe geldi. Savin ve Natalia, böbrek yetmezliği sonucu hayatını kaybederken, Dmitry ise zatürreden öldü. Baba Karp ise 1988 yılında hayata gözlerini yumdu. Geride ise yıllar içinde bir keçi ve tavuk sürüsü biriktirerek kendine yeni bir kulübe inşa eden evin küçük kızı Agafia Lykova kaldı. Agafia, 18 yıl boyunca jeolog Yerofei Sedov ile yaşadı. Tek bacağını kaybetmiş olan Yerefoi, 2015 yılında ölünce Agafia, Sibirya ormanlarında yalnız kalmaya devam etti. İlerleyen yaşına rağmen modern hayata dönmeyi ısrarla reddetti. Sadece 2016 yılında bir süreliğine hastaneye kaldırıldı. 2025 yılı itibarıyla 81 yaşında olan Agafia Lykov yaşamını, hâlâ medeniyetin dışında ama inançlarına ve yaşam tarzına sadık şekilde sürdürüyor.