Ayşen Bozkuş

Ayşen Bozkuş

aysenbozkus@gmail.com

Tüm Yazıları

Kim gibi davranıyorsunuz?

Kendiniz gibi mi sizden beklendiği gibi mi?

Olaylar karşısında verdiğiniz tepkilerin ne kadarı size ait?

Bir de şöyle sorayım, sorumluluk ve yetki sahibi olduğunuz siz ile başkalarının hakkınızda “bundan her şey beklenir, ne yapsa yeridir” diye düşündüğü kişi olduğunuzda tavırlarınız aynı mı olur? Peki, iş yerindeki siz ile aile içindeki, arkadaş ortamındaki, okul ortamındaki siz aynı kişi misiniz?

Cinsiyetiniz, eğitimiziniz, yaşınız ne olursa olsun çoğu kişi gibi son soruya sizin cevabınız da muhtemelen hayır olacaktır. Uzun yıllar önce Sosyal Psikolog Philip Zimbardo’nun Stanford Hapishane Deneyi de toplumun bize dikte ettiği sosyal rollerimizin, kim olduğumuzu ve bunların davranışlarımızı nasıl etkilediğini açıkça göstermektedir. Burada biraz deneyden bahsetmek istiyorum.

Haberin Devamı

İnsanların sosyal rollere karşı verdiği tepkileri incelemek amaçlı yapılan deney Stanford Üniversitesi’nin bodrum katında kurulan sahte bir hapishane ortamında gerçekleştirilmiş. İki hafta sürmesi planlanan bu deney için öncelikle 24 erkek üniversite öğrencisi seçilmiş ve deneye katılmaları karşılığında alacakları ücret belirlenmiştir. Öğrencilerden bir kısmına gardiyan bir kısmına ise mahkûm rolü verilmiş, gerçekçi olması için de gardiyanlara ve mahkûmlara kostümler giydirilirken gardiyanların sopası da ihmal edilmemiştir. Gardiyanlardan mahkûmlara olabildiğince sert davranmaları ama bununla birlikte hiçbir fiziksel şiddette bulunmamaları istenmiştir. İlk günü sorunsuz geçiren deney ekibinde ikinci gün itibariyle dengeler bozulmaya başlamıştır. Mahkûmlar gardiyanların emirlerini reddedip yataklarını dağıtan asi tavırlar sergilerken, gardiyanlar ise daha ikinci günden sert ve sadist davranışlar göstermişlerdir. İki grup da hızla rollerini benimseyip bunlara bağlanmışlardır. Üstelik tüm tembihlere rağmen gardiyanlar bir süre sonra mahkûmlara şiddet uygulamaya da başlamıştır.

Hâl böyle olunca katılımcıların zihinsel sağlığından şüphe edilerek deney, 14 gün planlanmış olmasına rağmen 6. günde sonlandırılmıştır. Deney, her ne kadar etik olmayan bir şekilde yürütülse de toplumun kişilere biçtiği rolün onları ne hâle getirebileceğini açıkça ortaya koymuştur. Sonucu şaşırtıcı olan bu deney psikoloji alanında insan davranışlarını açıklama ile ilgili de çok değerli veriler sağlamıştır.

Haberin Devamı

Bu deneyi ilk okuduğumda sonuçları itibari ile ülkemizde maalesef çok görülen ve son yıllarda da oldukça artan, kadına şiddet konusunu düşündüm. O erkeklerin bu davranış modeli, mensubu olduğu çevresi tarafından dikte edilmiş, ondan beklenen bir tavır olduğu için böyle tepkiler veriyor olma ihtimali göz ardı edilemezdi. Amacım şiddet gösteren tarafı anlamak, masum göstermek değil, asla! Kadını korumak ve şiddete hayır demenin, şiddeti durdurmanın yollarında bir mum yakabilmek adına bir de buradan bakmak istedim olaya.

Deneyde rol yaparken dahi mahkûm olmayan mahkûm gibi, gardiyan olmayan gardiyan gibi davranıyordu değil mi? Peki gardiyanlardan beklenen sevgi dolu, hoşgörülü, gülümseyen bir tavır olsaydı böyle davranırlar mıydı? Kocaman bir hayır. Mahkûmun tanımı farklı olsa ve onlardan beklenen uyum, başarı, düzen, kitap okuyup şarkı söylemeleri, etrafı temiz tutmaları olsaydı böyle mi davranırlardı? Ona da hayır! Biz toplum olarak kendimizden, çevremizden başlayarak olaylar karşısında beklenen tepki modelini değiştirebilirsek, sonuçlar değişmez mi? Erkeklerden de saygı, anlayış, sevgi, şiddetsiz iletişim bekleniyor, erkek kadın değil insan olma algısı yayılsa, sen baban, deden, atan değilsin, zaman da aynı zaman değil diye zihinlere kaydedilse ve dalga dalga yayılsa… Ve erkektir döver de sever de, kadın kısmı şunu yapmaz, erkek adam cezasını keser, erkek intikamını almalı, adımıza leke sürdürme, töre, vs algısı kalksa bu düşüncelerin etkilediği insanlardaki şu anki istenmeyen tepkiler de ortadan kalkmaz mı?

Haberin Devamı

Mademki bir Matrix filminde değiliz ve bir kapsül yutturup ya da beyne tek tuşla eşitlik, insan olma, sevgi, saygı, barış, doğru iletişim kavramlarını yükleyemiyoruz, mademki bir türlü tutturulamayan yasayla, yasal yaptırımlarla bu konuda bir arpa boyu yol alamıyoruz, konuya bir de sosyolojik olarak bakmayı deneyelim. Bir tek benim tepkimle, duruşumla, algımla, beklentimle ne olacak demeyelim. Büyüttüğümüz çocuklarımızla, sözcüklerimizle, tavrımızla, tepkimizle, beklentimizle bir kelebek etkisi yaratalım. En başa dönüp konuyu zihinlerde tekrar programlayalım. Yasal düzenlemelerle birlikte bir de bu koldan ilerleyelim.

Ve şu iki soruyu hep soralım kendimize;

“Toplumun bana biçtiği rolden memnun muyum?”

“Toplumun bir parçası olarak insanlara biçtiğim rolden memnun muyum?”