Yeşilin ortasında bir mavi. Pırıl pırıl denizi, edalı balıkları, inci tanesi kumsalı ve taş iskeleli Ekincik'e bakmaya doyamazsınız
GEÇEN haftaki yazımda sizlere Köyceğiz'in 15 km ötesinde, Çiçekbaba Dağı eteklerinde çam, güllük ve çeşitli meyva ağaçları ile kaplı, güzeller güzeli Ağla Yaylası, Gökçeova göleti; mandalina ormanlarının sonunda, buz gibi suların gölgesindeki Yuvarlak Çay; birkaç yıl içinde baraj yüzünden tarihin derinliklerinde kaybolacak olan mimarlık şaheseri Akköprü ve rafling heyecanını anlatmıştım. Bu haftada da Köyceğiz'in yanıbaşındaki cennetin anahtarı Ekincik köyünde gezintimizi sürdüreceğiz.
Güneşin son kızıllıklarının maviye, mora dönüştüğü bir gökyüzü, yeni ayın gölgesi düşmüş inceden inceye gölün üzerine ve biz `Garip Gezginler'ler olarak yine yollara koyuluyoruz. Önce Köyceğiz'in içinden geçip, kötü bir yoldan Hamitköy'e varıyoruz. Bir korku sarıyor bedenimizi, `Ya bu kötü yol Ekincik'e kadar sürerse?' diye. Ancak endişelerimizin yersiz olduğu ortaya çıkıyor ve 3 kilometrelik bir mücadeleden sonra pırıl pırıl bir asfalta çıkıyoruz. Ekincik'e geldiğimiz zaman hava kapkaranlık olduğu için ışıkların daha yoğun olduğu bir yöne doğru gidiyoruz. Birden buranın bir yat limanı olduğu kanısına kapılıyorum. Bir gence o çok kalabalık ışıklara nasıl varacağımızı sorduğum zaman değişik yollar tarif ediyor. Sonuçta o ışıklara ulaşamayınca ilk geldiğimiz yere dönüyoruz ve ben, `Oraya yürüyerek de gidebileceğimizi' söylüyorum. Genç şaşkın nazarlarla yüzüme bakıp, `Arada deniz var, yürüyemezsiniz ki?' deyince kırdığımın potun utancından yerin dibine geçiyorum.
Bu kez tarifi daha rahat olan bir yer, suyun yanıbaşındaki Ekincik Otel'e geliyoruz. Akdeniz'in dokusuna uygun, Muğla evi tarzında, bahçe içinde gülün ve begonvilin türlü çeşitli renklerinin dans ettiği şirin otelimize yerleşiyoruz. Havasından mıdır ne, sabah çok erken uyanıp, gece kırdığım potun nedenini araştırmaya başlıyorum. Tarifi imkansız güzelliklerle kaplı olan Ekincik köyü, avuç içi kadar. Kumsalı küçük bir dere bölüyor. Su durgun, balıklar da edalı edalı dolaşıyor o pırıl pırıl lacivert sularda. Çam ormanları uzatıvermişler dallarını suya. Denizde yüzerken bir mücevher gibi parlayan kırmızı kiremitli damlara bakıyorum ve sayıları 14'e zor ulaşıyor. Oysa varmış daha, ama yeşilin içinde kayboluvermişler. Doyamıyorum bakmaya, ya bu güzelim yere de kıyarlarsa diye dertleniyorum. Gece yat limanı zannettiğim burna doğru yürüyorum. Belki 15 ya da 20 iskele, hepsi bembeyaz irili ufaklı taşlardan yapılmış. İskelede Ekincik Kooperatifi'nin beyaz ve lacivert boyalı kuğu gibi duran tekneleri. Hepsi yolcularını aldıktan 45 dakika sonra Dalyan'daki Kaonus harabelerinde Likya efsaneleri ile kaynaşacaklar.
Ormanın içinden geçip, gece ulaşamadığımız o çok ışıklı yere yaklaşıyoruz. Karşımızda, `Bu güzel topraklar bizlere `kendini' medeni sanan ulusun hediyesi, lütfu değildir. Anafartalardan, Gelikya'ya, Yemen çöllerinden Aziziye tabyalarına canlarını vermiş, haysiyetli, şerefli Mehmetlerin hediyesidir' levhası ve altında My Marina imzası. Sahibi Köyceğiz doğumlu, Marmaris'li İrfan Tezbiner. Yolu olmayan bu güzelim yeri yapmak için, denizden motorlarla çimento, kum taşımış. Kimi zaman fırtınaya yakalanmış tekneler, çimentolar laciverdin derinliklerinde kaybolmuş. Ama sonucunda akıl ve zerafetin birleşimi ile çam ağaçları içinde, kartal yuvası gibi bir tesis ortaya çıkmış. Lokantadan denize inen küçük bir dekovil, kıyıda denizcilere selam veren bir yeldeğirmeni ve iskeleye bağlanmış yatlar. Su, elektrik, buz servisi ve çöp alma hepsi bedava. Lokantaya çıkıp,
yemek yemek mecburiyeti de yok, şaşırıp kalıyoruz. Güneşi batırıp, aya merhaba derken şaraplarımızı yudumluyoruz. Ertesi sabah Ekincik'ten ayrılırken tekrar tekrar aracımızı durdurup son kez bu güzelliğimizi yudumluyoruz ve cennetin anahtarına tekrar kavuşabilmek için dualar ediyoruz.
* Birbirinden uzak mahallelerden oluşan Ekincik'i son kez gördükten sonra, yangın gözetleme kulesine giden yoldan Ölemez Dağı'na tırmanıyoruz. Yollarda dev çınar ve güllük ağaçları. Doğanın yarattığı gibi duran, hiçbir yapının olmadığı bir tepedeyiz artık, manzara doyumsuz. Çam ağaçlarının saçları ağarmış gibi. Bu beyazlanmanın dünyanın sadece dört yöresinde kalan kartal türünün pislikleri olduğunu öğreniyoruz ama bir türlü kartalı göremiyoruz.
* Sultaniye Kaplıcaları'na doğru saptığımız zaman Garden Eden levhasını görür görmez ağaçlıklı yoldan içeri giriyoruz. Bahçenin ortasında dev çınar ağacı. Ağaca bir merdiven dayanmış ve çınarın orta kısmında sedirli bir köşk. Kalın dallarda iki salıncak, hamaklar ve ağaçtan sarkıtılan otantik objeler. Bu cennet köşenin sahibi 25 yaşındaki Okan Şen mimari zevkini yansıtmış yaşadığı mekana. Etrafı portakal bahçeleri ile çevrili, Sultaniye Kaplıcaları'na 900, göle 100 metre uzaklıkta olan bu şirin köşede 10 yataklı havuzlu bir otel kiralamış Şen. Sabah krepten, bala kadar 15 çeşit yiyeceğin sunulduğu kahvaltıdan sonra Dalyan'a gitmek isteyenlere günde 3 kez bedava servis de yapılıyor. Duşlu tuvaletli odalarda kahvaltı dahil 2 kişi 3.5 milyon lira. Telefonu 0 252 266 01 40.
* Tarihi M.Ö 1000 yılına dayanan ve Türkiye'nin en yüksek radyoaktivitesi olan Sultaniye Kaplıcaları'nda 34 oda var. Yatak, yorgan, tencerenizi getirmeniz kaydı ile oda fiyatı bir kişiden üç kişiye kadar bir milyon 200 bin lira. Biraz ilkel olan tesiste çay bahçesi, bakkal ve fırın da var. Tekerlekli iskemle ile gelip, 21 günlük kürden sonra tamamiyle iyileşenlerin olduğu söylenen kaplıcalar; romatizma, nevralji, nefrit, ruhi gerginlik ve kadın hastalıklarına iyi geliyor. Büyük banyonun yanından çıkan şifalı su ise karaciğer, safra yolları ve bağırsak hastalıklarını tedavi ediyor.
Doğma büyüme İstanbul'lu olan Levent Karaman ekonomi doktoru, eşi Merfua Hanım ise mimar. 15 yıl önce şehre kızıp, karavanları ile koy koy dolaşırken Köyceğiz'e gelmişler. Ve Köyceğiz'in saat başı değişen güzelliğe hayran olan doğa dostu çift 50 dönüm içinde, okalüptüs ve günlük ağaçları ile kaplı olan bu güzelim yeri hemen kiralamışlar. Aynı anda 120 karavan alan, Avusturya ve Alman izci gruplarının gözbebeği olan tesiste 65 yaş üstü, prof, avukat, hakim, gazeteci, subay, öğretmen, polislere
yüzde 15
indirim de yaptıklarını söyleyen Levent Bey, Ankara'daki Alman Konsolosu'nun 3 yıldır çadırı ile Anatolia'ya gelip, kamp yaptığını söylüyor. Ağırlıklı olarak Hacettepe, Boğaziçi ve Cerrahpaşa'daki profesörlerin kafa dinledikleri kampinginin göl kıyısında bir de lokantası var. Telefonu 0 252 262 27 52.
* Denizin kenarındaki Ekincik Otel, gerek hizmeti, temizliği ve odalarının rahatlığı ile dörtdörtlük bir tesis. Tatil yapmaya karar verdinizse bir saniye düşünmeden bu tesisi tercih edebilirsiniz. Telefonu 0 252 260 02 03. Hamitköy - Köyceğiz bozuk yol sizi bezdirmesin. Çünkü 3 kilometre sonra pürüzsüz bir asfalta kavuşuyorsunuz. Ekincik'e Dövüşbelen'den de giribilirsiniz.
* Ekincik'deki My Marina'da balık ve deniz ürünlerini yemenizi öneririz. 266 07 76'ya telefon ederseniz, My Marina'dan gelen bir sürat motoru sizi bu güzel yere ulaştırabilir. Ayrıca karadan da gidebilirsiniz.
* Köyceğiz'de konaklanacak bir sürü tesis var ama bunların arasında yol kenarında gölün yakınındaki Panorama Plaza en iyisi. Tel: 0 252- 262 37 73
* Misafir umduğunu yer ve yatar derseniz göl kenarındaki Kaunos Oteli öneririz. Tel: 0 252-262 42 80
* Evceğiz Otel gölün kıyısında değil ama bahçesinde havuz var, terasından enfes Köyceğiz manzarası seyderebilirsiniz. Tel:0 252-262 23 43
* Kasabanın merkezinde şipşirin bir pansiyon var adı da kendi gibi çiçek. Tecrübemiz buranın keyifli bir mekan olduğu kokusunu burnumuza getirdi. 0 252 262 30 38
* Ağla Yaylası'nda sadece bir pansiyon var. O da Ortacalı Yusuf Akkeçeli'nin çam ağaçlar arasındaki evi. Tel: 0 252- 282 50 63
* Köy meydanındaki kahvede hem çayımızı içebilir hem de oğlak kavurma ya da alabalık yiyebilirsiniz. Yuvarlak Çay'a gittiğinizde zamanınızı iyi ayarlayabilirseniz öğlenin yakıcı sıcağından kaçıp buz gibi sulara ayağınızı uzatıp alabalık yiyebilirsiniz.
* Akköprü'ye ulaştığınız zaman Alternatif Turizm sizi minibüsle Meşebükü'ne kadar götürüyor. Ondan sonrası sizin cesaretinize, becerinize, kesenize kalmış. 10 milyon lirayı verdiğiniz zaman Dalaman nehri üzerinde tam 4,5 saat rafting yapabilirsiniz.