Cemal Günbaş

Cemal Günbaş

cemalgunbas21@gmail.com

Tüm Yazıları

C.G: Seren Serengil olmayı bize nasıl anlatırsın?

Seren Serengil, aslında doğuştan beri ünlü olmayı sırtlamış, hayatın getirdiği tüm olumsuzluklara rağmen mutlu olmayı ve bunları atlata bilmeyi becermiş, her daim gündemde ve moda kalmayı becerebilmiş, mücadeleci, inatçı, yılmayan, her daim çalışan, tuttuğunu koparmış, başarmış, üzülmüş, üzmüş... Totalinde bütün bunların harmanlanmış hali. Eğlenmeyi, mutlu olmayı, gülmeyi seven; hayatını hayvanlarına adamış bir çocuk. Yani yaşı büyümüş bir çocuk Seren.

Haberin Devamı

C.G: Yaş aldıkça hayata bakışında değişen şeyler oldu mu?

Ben hiç değişmedim ki bakış açım değişsin. Yani ben 16 yaşında nasıl düşünüyorsam, nasıl hissediyorsam, isteklerim neyse, hangi yemeği seviyorsam, ne içmeyi seviyorsam veya neyden hoşlanıyorsam, bugün de aynı şeyleri yapmaktan hoşlanıyorum. Sadece dün ile bugün arasında tek fark; düne kadar çok tembel bir çocuktum çünkü çok refah içinde ve rahat içinde geçti hayatım. Hırsım yoktu, çok tembel ve her şeyin önüme gelmesini isteyen bir genç kızdım. Yıllar beni daha çalışkan, azimli, hırslı ve daha başarıya odaklı yaptı. Duygusal anlamda, özel hayatımla almış olduğum hiçbir ders yok. "Ben bir daha bunu yapmam" diyeceğim büyük laflarım da yok. Yine yapabilirim, yine yanlış birisini sevebilirim, yine yine büyük bir aşk yaşayabilirim, yine ayrılabilirim. Sadece yıllar bana daha başarılı ve daha çalışkan olmayı öğretti. Yine yanlış insan seçebilirim, yine yanlış bir insanı sevebilirim, yine olmayacak bir şeyler yaşayabilirim. Bu insanın doğasında var ve bunu sana yıllar asla öğretmiyor. Yılların insana öğretemediği tek şey bence kalbi hareketler. Yani sevmek. Aşk sana hiçbir şey öğretmiyor. Öğrettiği her şey tekrardan aşık olduğunda yalan oluyor yani.

C.G: Sence bugüne kadar en yanlış anlaşıldığın konu ne oldu?

Yanlış anlaşıldığım tek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Beni anlamak isteyen anlar,  anlamak istemeyen anlamaz. İnsanların hakkımda neyi yanlış algıladıkları veya  algılamadıkları ile alakalı çok fazla düşünmem. Yani benim için doğrularım ve o doğrularıma nasıl sahip çıktığım önemlidir. Bir şeye sahip çıkmam için, o sahip çıktığım şeyin doğru olduğunu bilmem benim için yeterlidir. Herkesi mutlu edemezsin. Ya sen mutlu olacaksın ya insanlar mutlu olacak. Ben kendim mutlu olmayı tercih ediyorum. Ona göre yaşıyorum. Anlayan anlıyor, anlamayan anlamıyor. Ona çok ilgili değilim.  Ama televizyon programlarında gerçekten doğru olduğuna inandığım şeylerin arkasında duruyorum ama "totali ne düşünür", "ben böyle bir şey söylersem linç yer miyim", "millet bunun hakkında çok kötü düşünüyor, ben de o gruba dahil olayım da ona tü kaka diyeyim, onu yerden yere vurayım çünkü bütün insanlar zaten onun için böyle düşünüyor" deyip haksızlık edemem. Bir şeyin doğrusunu araştırıyorum, vicdanen muhakemesini yapıyorum, o olayla ilgili insanın hayat geneli beni ilgilendirmiyor ama önüme gelen olayla ilgili haklılığına inanmışsam arkasında duruyorum. Kim ne der, kim o insan hakkında ne düşünüyor çok ilgilenmem.

Haberin Devamı

Seren Serengil: “Her daim modayım ve her daim gündemdeyim”

 

C.G: Bence kıyafet konusunda çok yanlış anlaşılıyorsun. "Kıyafete laf ediyor ama kendi giyiyor" diye birtakım insanlardan eleştiriler almıştın. Bu konu hakkında yorumun nedir? 

Haberin Devamı

Şimdi şöyle; anlayanlar kim? Daha doğrusu; anlamayanlar kim? Zaten öyle algı kapasiteleri olacak insanlar değillerdi. Anlayan anladı çünkü bu giyilen kıyafetlerin çok daha iddialısını, çok daha kalitelisini, çok uzun zaman önce, belki bir 15 yıl kadar önce zaten biz çoktan giydik, devirdik ve kapattık. Dolayısıyla bir elbisenin açıklığı ve dekoltesi ile ilgili değil benim söylediklerim ama Türkiye coğrafyasında yaşıyoruz hepimiz. Dekolteyi sonuna kadar zorlarız, bunda hiçbir sorun yok; ben sadece o dekolte içinde yapılan hareketlerin, o şıklığı bozduğu kanaatinde olduğunu söyledim. Ben transparan bir elbise giyebilirim ama en ön masadaki adamın kucağına oturmam çünkü o benim mesleğim dışında kalıyor. O benim elbisemle ilgili değil, o benim yaptığım hareketle ilgili. Bir de o elbiseyi giyip o hareketi yaptığın zaman çok çirkin bir görüntü oluyor. İşte o zaman bir şarkıcı kadınlara olan bakış açısı değişiyor. Çok çirkin bir algı oluyor. Ben bunun birileri tarafından üstümüze yapıştırılmasını istemiyorum.. "Seren bunu eleştirdi, aynısını yaptı" diyorlar. Aynısı taklit etme veya birisinin yaptığını yapmaktır. Benim buna ihtiyacım yok. Ben her şeyi ailemden, annemden öğrendim. Benim anneannem İtalyan. Benim çocukluğumdan beri giydiğim şeyleri kaç kişi giymiştir bilmiyorum ama benim kimseye bakıp da onun aynısını yapmaya ihtiyacım yok. Her zaman ben çok takip edilmişimdir. Giydiğim, makyajım, saçım, her şeyim çok takip edilmiştir. Ama ben kimseninkini taklit edip yapmadım.  Benim programdaki eleştirim de tamamen hareketler. Bir kıyafeti avamlaştıran ve çirkinleştiren bana göre içinde yapılan hareketlerdir demek istedim. Anlama kapasitesi olmayanlar bu şekilde anladı. (Gülüyor)

C.G: Uzun bir aradan sonra sahnelere dönmek nasıl bir duygu? 

Ben 16 yaşında sahneye çıktım. Türkiye’nin en genç assolist unvanını verdi basın bana. Çünkü benden daha küçük bir assolist çıkmadı bir daha. O yüzden o unvan bende kaldı. Çok dev kadrolarla çalıştım. İbrahim Tatlıses, Selami Şahin, Emrah... Çok büyük isimler kadromda çalıştı. Babamın zamanındaki sanatçıları görerek  büyümüştüm. Onun kremasını yedim diyebilirim. Biz tabii bir gazinoya başladığımız zaman 45 gün 2 ay falan çalışıyorduk. Şimdiki gibi böyle haftada bir çıkmıyorduk. Programa başladığımız zaman İbrahim Beyle falan mesela 2 ay gidiyordu program. 60 gün çalışıyorduk düşünebiliyor musun Cemal! Tabii şimdi ayda 1- 2 kere bir yerde sahneye çıkmak bizi tatmin ediyor mu? Müsamere gibi geliyor, çok etmiyor. Ama buna da şükür mü şükür yani. En azından o güzel eski gazino kültürü geri geldi, ona seviniyorum ben. Çünkü onu kaybediyorduk. Bizim müziğimiz sadece barlardan ibaret değil, eğlence şeklimiz. Bu bizim özümüz olan bir durumdu. Şatafatlı kıyafetler, büyük sazlar, ona göre müşteri. Benim çıktığım gazinoda bunun tam karşılığını alıyorsun ve bu benim hoşuma gidiyor. O yüzden  tabii çok heyecanlıyım. Mesela bakıyorum şimdi sanatçılara, hiç para harcamıyorlar, 5000 TL-10.000 liralık elbiselerle sahneye çıkıyorlar. En öndeki bir tane müşteri alınıyor o paraya. Şimdi saygısızlık diye düşünüyorum. Bir  tane elbiseyle sahneye çıkıp inmek yine saygısızlık diye düşünüyorum. Çünkü biz İki üç tane elbise değiştirirdik. Ben bu son sahnemde iki elbise değiştirdim. Gelecek programımda üç tane elbise giyeceğim. Dolayısıyla seni seyretmeye geliyorlar, bir şov yapman lazım. Sadece durduğun yerde şarkı söylemek olmaz  yoksa seni radyodan da dinlerler yani. O yüzden sahnede hakkını vermelisin. Bu sefer de çok iddialı hazırlanıyorum, inşallah beğenilir. Eren Yorulmazer şimdi dikiyor bana. Burcu Sedef’le zaten çalışıyorum, Hakan Akkaya ile de çalışıyorum. Bu arada Eren Yorulmazer benim için “Assolist” diye bir koleksiyon hazırladı ve bahsettiğim kişi dünyaca ünlü bir mimar. O yüzden benim için çok büyük gurur. 

Seren Serengil: “Her daim modayım ve her daim gündemdeyim”

C.G: Sezen Aksu’dan "Valla" diye bir şarkı aldın. Nasıl çıktı ortaya, nasıl buluştu bu şarkı seninle?

“Valla” şarkısı Z kuşağı bir şarkı. Sezen’in son zamanlarda yaptığı bu kuşağa hitaben ve çok az sayıda yaptığı şarkılardan bir tanesi. Bu şarkıyı okumak çok heyecanlandırdı. Sezen Aksu şarkısı okuyacağım hep aklımda vardı. "Sen Ağlama", "Kaybolan Yıllar" gibi bir bir şarkı hayal etmiştim ama böyle bir şarkı gelince, bunun okunması istenince girdim, okudum. İlk önce nasıl ben bunun üstesinden geleceğim dedim. Çünkü hiç tarzım değil aslında şarkı. Hadi ben sonuçta solistim ve biraz daha ağdalı bir şeyler olabilirdi diye düşünmedim değil, fakat Emel Müftüoğlu ve Sezen Aksu da böyle öngördüğüne göre bildikleri bir şeyler var diye düşündüm. Tamamen teslim oldum. Bence çok iyi bir iş çıktı, çünkü şarkı herkesin diline dolanacak bir şarkı ve bana göre trend bir şarkı. Yani daha çok konuşarak anlatıyor. Çok söz var ve tamamen mesaj içerikli ve benim aldatmaya karşı çok keskin bir duruşum var. Sanıyorum benim bu şarkının hakkından o yüzden geleceğimi düşündüler. Öyle düşünüyorum. Çok güzel bir prodüksiyon oldu, çok para harcandı klibe de, yapımına da. Şarkı bir tane şarkı ama bir albüme bedel. Mix-mastering Tarık Ceran, aranjeyi Okay Barış yaptı, fotoğraflarım Zeynel Abidin, klibi de Çoşkun Turgut çekti. Klip için 25 kişilik bir ekip buradan Bodrum’a gitti. Bayağı külfeti ama çok içime sinen bir iş oldu. Mesela başta alışamadım şarkıya şimdi sürekli dinliyorum, direkt dile dolanıyor. Bana hep yıllardır bu gecenin hatırına gibi bir şarkı yapın dediler, o ayarda oldu. Bu şarkı o şarkıyı yiyecek, o yüzden de sabırsızlanıyorum çıkması için.

C.G: Sahnelere hızlı bir şekilde dönüş yaptın, müzikte de daha sık görebilecek miyiz seni? Neler yapmak istiyorsun, var mı ilerisi için planların? 

Sahnelerden artık çok kolay kopmam. Televizyon şöyle mesela; Özcan Deniz’ler olsun, Mahsun Kırmızıgül’ler şarkıcıyken ikisi de sinemaya ve yönetmenliğe ağırlık verdiler. Ne oldu şarkıcılık geri planda kaldı. Şimdi ben televizyondaydım ve televizyonda başarılı olabilmem için oraya adapte olmam lazımdı. İkisini de aynı anda, aynı başarıyla, aynı performansla yapamazsın, kimse yapamaz. O yüzden insanın gönlünde yatan aslan hangisi ise o bir tık ilerdedir. Şimdi ben 20 yıldır televizyondayım, 8 yıldır hiç ara vermeden hiçbir televizyon kanalı beni bırakmak istemedi. O yüzden televizyonculuk önüme geçince şarkıcılıkta da kendimi ikinci plana itmek istememiştim. Televizyonda çok başarılı oldum. Cengiz Semercioğlu ile Star Tv’de yapmış olduğum sabah magazin programı reytinglerde ilk 17’ye girmişti. Sabah 09.00’da yayınlanan bir sabah programının ilk 17’lere girmesi mümkün değil. Türkiye’de bir ilk Müge Anlı’nın dışında. Televizyona ağırlık verdiğim için de maalesef müzik ve sahnem geri planda kaldı ama artık her şeyi kavradım belki bu sene de sahnelere ağırlık vereceğim.

C.G: Ekran yüzü olmak çok başka bir şey zaten değil mi?

Tabii ki. Örnek veriyorum; Sibel Can çok iyi bir yorumcu ama asla ekran yüzü değil, Ebru Gündeş çok iyi bir şarkıcı, ama ekran yüzü değil maalesef. Benim rakiplerimin hiçbiri ekran yüzü değil. Ben çok iyi bir ekran yüzüyüm, insanlar beni ekranda izlemek istiyor. Çünkü sürekli birileri birilerini kollamış, kimse çıkıp doğruları konuşmuyordu, masum insanları harcıyorlardı, çoğu insanın pisliklerini kapatıyorlardı. Birilerinin çıkıp artık doğruları konuşması ve bu olaylara el atması gerekiyordu. Ben de 8 yıldır çıkıp bunu bir güzel yaptım. Maskelerini düşürdüm çok da güzel ayar verdiğimi düşünüyorum. O yüzden kadınlar tarafından çok seviliyorum.

C.G: Hayatta herkesin bir kırmızı çizgisi var, senin kırmızı çizgin nedir?

Köpeklerimdir. Her şeyin öncesinde geliyorlar. Hayatım onların üzerine kurulu, dışardan bilinmiyor. Onlarla mutluyum. Onlarla gittim seyahatten mutluyum, onlarla evde geçirdiğim zamanlardan mutluyum. Onların giremediği hiçbir yere gitmiyorum. Onlarla uyuyorum, onların yatakta rahatı önemli mesela. Onlar benim yaşama nedenim. Onlar olduğu için her şeyin üstesinden gelebilirim. Çocuğum düştü köpeklerime sarıldım, babam öldü onlara sarıldım. Sevgilimden ayrıldım, evliliğim bitti, o oldu, bu oldu ve her seferinde bütün acılarımda onlara sarıldım. Dolayısıyla benim için hayatta her şey gelip geçebilir, sevgili de aşk da evlilik de dahil ama onlar benim hayatımdaki kırmızı çizgim, olmazsa olmazım.

C.G: Sektörde bir şeyi değiştirecek olsan, bu ne olurdu?

Sektörde bir şey değiştirecek olsam o kadar çok şey var ki... Bir şeyin değişmesiyle asla düzelmez maalesef. İlk olarak para karşılığı kalemini satan gazetecileri gazetelerden tümüyle attırırdım. Çünkü birçok kişinin yaptığı ahlaksızlıkları örtbas edip bir çok kişiyi hiçbir numarası yokken star gibi gösterdiler ve bir çoğuna haksızlık ettiler. Bir de ahlaksızca yaşam sürüp onun bunun evliliğine göz dikmiş, işte ne bileyim asla kabiliyeti olmadan sevgili parasıyla albüm yapmış, sevgili parasıyla bir yere gelmiş, sevgili parasıyla kendini altın harflerle yazdırmış kişileri bu piyasadan kazdırırdım. Sistemi tamamen değiştirirdim yani bu bir tek şey değil, bayağı bir insanı kazdırırdım ki ben bunu programda yaptım. Bunların farkında değil kimse, ama ben o bitmez, ona bir şey olmaz,  o, bu... diye herkesi bitirdim. Yüzlerini göstere göstere bu insanların maskelerini düşürdüm. Ben birçok kişiyi bitirdim. Şöyle bitirdim; zaten yoktu varmış gibi gösterdiler. Normalde başarısız, başarılı gibi yansıttılar. Konserleri falan yoktu, konserden konsere koşuyormuş gibi yansıttılar. Gerçeğini söylemiyorlardı çünkü cebe para indiriyorlardı. Maalesef böyle bir sistem var Türkiye’de, çok rezil bir sistem.Ben de bunların, bu sektörde nasıl işlendiğini açık açık söyledim, o algıyı yıktım.

Seren Serengil: “Her daim modayım ve her daim gündemdeyim”

C.G: Türkiye’de kadın olmak ne demek?

Türkiye’de kadın olmak, 25 sene öncesi ile bugün arasında çok farklı. Genel olarak söylüyorum bir erkeğin boyunduruğu altına girmeden ayaklarının üzerinde duran, kendi parasını kendisi kazanabilen, bu yüzden tahammülü daha az olan, daha çok başarıya odaklı, para kazanmaya odaklı ,ekmeğini taştan çıkaran kadınlar var artık. Hiçbir şey olmasa da, evde bir şey yapıp satan kadınlar var. Kadınlar artık, tamamen erkeklerin eve getirdiği parayı, onun kendilerine verdiği şartları kabul ederek yaşamıyorlar. Eskiden ev kadınlarına, erkek bakardı. Bu yüzden de erkek ne derse desin şartları kabullenirlerdi. Şimdi artık boşanmaların da daha fazla olmuş olma sebebi, aslında kadınların ayaklarının üzerinde durup daha az tahammüllü olmuş olmalarıdır. Eskiden mecburen tahammül ediyorlardı. Çünkü ekonomi olarak erkeğe bağlılardı, onların verdiği şartlarla geçirmek zorundalardı. Şimdi artık öyle değil, her kadın ev geçindirebiliyor. Kendi kendine yetebiliyor, hatta bir erkekten çok daha fazla başarılı olabiliyor. Ama hala eşitsizlik çok fazla; yani her detayına kadar erkek yine ne yapsa yeridir, kadın ne yapsa ayıptır durumu var. Bu düşünce maalesef değişmiyor. Ama dediğim gibi artık hiçbir kadının maddi olarak erkeğe ihtiyacı yok ve ben her zaman kadınların yanındayım ve yanında olmaya devam edeceğim.

C.G: Yeni dönem şarkıcıları nasıl buluyorsunuz, sizce başarılılar mı?

Başarılı kişiler vardır ama ben inan dinlemiyorum, çabuk tüketildiği için olabilir. Ben Ajda Pekkan dinliyorum, Ferdi Özbeğen dinliyorum. Mesela Edis olsun, Aleyna Tilki olsun, alanlarında başarılı olabilirler ama arkadaşlarımla oturup evde hadi bir Edis, Aleyna gecesi yapalım demiyorum. Z kuşağı dinliyor onları, ben benim jenerasyonum olarak söylüyorum. Tabii ki güzel şarkılar olunca dinliyorum ama dediğim gibi oturup da onun bunun gecesini geçirip efkarlanmıyorum. Ne şarkılar şarkı, ne sözler söz. Hep cover okunuyor. Ne varsa 90’larda var, altın kuşak. O yüzden eskilerin tadını yeni dönemde maalesef alamıyorum. Starlık da maalesef Tarkan ile birlikte bitti, kimse kusura bakmasın. 

C.G: Hayat önüne sayfaları bomboş bir defter getirseydi geçmişe dair neyi farklı yapardın?

Seçtiğim insanları seçmezdim özel hayatımda, hiçbirini. Asla! Pişmanlık diyemem ama böyle bir soru soruyorsan geçmişe dair, özel hayatıma o insanları almazdım. Vakit kaybı, boşu boşuna...

C.G: Son 2 senedir kadın programı yapmak istediğini söylüyorsun ama magazin programında izliyoruz. Yeni sezonda kadın programı teklifi aldığını duydum, sürpriz bir program mı geliyor? 

Valla ben geçen sene de flört ettim başka bir kanalla, bilen biliyor. Bülent Ersoy ile hatta ama son anda çıkmaktan vazgeçmiştim. Evet var tabii ki teklifler çünkü iyi bir tv yıldızıyım. Ben 20 senedir televizyondayım; gece programı yaptım, kadın programı yaptım, o yüzden teklifler gelmeye başladı. Gönlümde kadın programı var, çok istiyorum ama yorumculuk da benim aşkım yani. Bu ilişkiyi bitireceğim, hayatıma başka biri ile devam edeceğim deyip eskiye dönersin ya aynen bende de aynısı oluyor. Yorumculuk benim için böyle bir şey. Bir bakalım, zamanla ya kopacağım ya da kopamayacağım.

Seren Serengil: “Her daim modayım ve her daim gündemdeyim”

C.G: Üç yıldır Mustafa Rahman Tohma ile ilişkin var. Bize Tohma’yı nasıl anlatırsın?

Tohma benim tamamen hayatımı değiştirdi. Aşka bakış açımı değiştirdi. Ben aşkın acı çekmek olduğunu, üzülmek olduğunu, üzüldüğüm kişilere de aşık olduğumu zannediyordum. Ama ben sevmenin sevilmenin düşünülmek olduğunu Tohma ile yaşadım. Çok büyük hastalıklar geçirdim ve az kalsın ölüyordum. Her daim refakatçimdi. O dönem o kadar zor bir dönemdi ki bir erkeğin göremediği her şeyi gördü Tohma. Küçük bebeği gibiydim; yemek yedirip altımı değiştiriyordu, yatalak hasta gibiydim. Bunu ikinci yılımızda yaptı bir de. Sürekli hastanelerde benimle birlikte perişan oldu ama asla yılmadı, hep elimi tuttu ve biz doğru dürüst bir ilişki bile yaşayamadık. Hep sabretti. Şimdi üçüncü yılımıza girdik, çok mutluyuz. Düzeliyorum ben de yavaş yavaş. Hiçbir zaman surat asmadı bana. Allah onu bana ödül olarak gönderdi. Mutsuzluk yaşamıyoruz çok şükür. Bu zamana kadar sevmeyi ben yanlış anlamışım meğer sevmek böyle bir şeymiş.

Gelelim 5’te 5 Sorulara!

Netflix mi, Blu tv mi? 

Netflix

Bodrum mu, Alaçatı mı?

Bodrum

Müzik mi, sinema mı? 

Müzik

"Bu Gecenin Hatrına" mı, "Ben Adamı Ayrılırken Tanırım" mı?

Ben Adamı Ayrılırken Tanırım

Magazin programı mı, kadın programı mı?

Off bu çok zor! Bir tanesi olmazsa olmazım, bir tanesi içimde ki ukde