Tutkulu Kalemşörler / ÂZER BORTAÇİNA
Yıl 1964, mevsim ilkbahar. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde okuyan genç kız da yeni açan bahar dalları gibi narin, güzel, tazecik ama bir sevdaya düşmüş ki, dayanılır gibi değil. Bu sevda uzun boylu, yakışıklı bir erkeğe de değil. Bu aşk, buram buram mürekkep kokan bir gazete! Ailesi eczacı olmasını istiyor ama onun aklı fikri gazetecilikte.
Babasının en yakın arkadaşı, Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk. Ona gidip derdini anlatsa ne olur? Bu fikir hoşuna gider, okuldan kaçtığı bir gün soluğu Bab-ı ali’de alır. Hızlı adımlarla İran Konsolosluğu’nun sokağına girip, bahçe içindeki konağın yanına gelir. Neredeyse heyecandan kalbi duracak. Kapıdaki yaşlı adam kimi aradığını sorunca hayallerinden sıyrılan genç kız bir gayret “İlhan Selçuk" der. Sabah saat 07.30, İlhan Bey daha gazeteye gelmemiş ki. Taşlıkta oturur ve beklemeye başlar. Öğlen olur, gelen giden yok. Yaşlı adam genç kıza acır, bir sandviç getirir. Nihayet o taptığı gazeteci gelir ve kapıda heyecanla onu bekleyen genç kıza, “ne istediğini" sorar.
Genç kız kendinden emin:
“Ben Üsküdar Amerikan’da okuyorum. İngilizcem çok iyi. Dünya tarihine de çok meraklıyım. Üniversite imtihanlarına girdim, bekliyorum. Ama ben gazeteci olmak istiyorum..."
İlhan Bey genç kızı kolundan tuttuğu gibi Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ecvet Güresin’in yanına götürür. Gazeteci mavi gözlerini devirerek genç kızın beklediği cevabı verir:
“Biz sana çeviri verelim, bakalım yapabilecek misin?"
Genç kız çevirileri kaptığı gibi eve gider. Ertesi sabah hepsini teslim edince Ecvet Bey çok şaşırır. Bir soluk okuduktan sonra yüz ifadesi yumuşar ve başka çeviriler de verir.
Lord Thomson ‘talih kuşu’
Okul biter, Basın Yayın’a girer genç kız. Bir yandan çeviri yaparken bir yandan da “Beyoğlu muhabiri" olarak çalışmaya başlar.
Genç gazeteci, soğuk bir kış günü Emirgan’dan Cağaloğlu’na giderken Bebek’te büyük bir yat görünce hemen otobüsten iner. 1965 yıllarında Türkiye’ye senede en fazla iki yat geliyor. Böyle görkemli bir yat görmemiş ki. “Gazetecilik dürtüsüyle" o yata gitmek ister. Sonunda allem kallem eder, bir balıkçı motoruna bindiği gibi yatın yanına gelir. O kadar yalvarır ki, sonunda onu yata alırlar. Güvertede iki yaşlı adam; biri Savarona gibi ihtişamlı olan yatın sahibi, diğeri de hiç lafa karışmayan kır saçlı bir adam. Dünyanın en büyük deniz motorlarının sahibi olan Mr. Evinrude’la röportaj yapan genç kız tam yattan ayrılacakken, kır saçlı adam sessizliğini bozar: “Sunday Times gazetelerinin sahibinin ismini biliyor musun?"
Genç kız gururla:
“Lord Thomson efendim."
“O benim."
Genç kız çok şaşırır ama adam konuşmayı sürdürür:
“Her sene değişik ülkelerden 14 çocuğa burs veriyorum. Ben seni çok beğendim, akıllı bir kıza benziyorsun. Kağıtları yollatsam benim açtığım imtihana girer misin?"
Başına talih kuşu kondu
Genç kız heyecanla “evet" der ama yaşlı adamın bu işi ciddiye alacağını da pek düşünmez. Aradan altı ay geçer. Bir gün genç gazeteciye
telefon eden İngiliz Basın Ataşesi Mr. Hight, onu imtihan edeceğini söyleyince heyecanlanır. Hem yazılı hem de sözlü imtihanı büyük bir başarıyla kazanan gazeteci “Lord Thomsonöun bursuyla London School of Economics’e gidip, Communication (iletişim) bölümünü bitirir.
Başarılı gazeteciyi kızı gibi seven Lord Thomson onu bırakmak istemez ama o, Türkiye’ye döner ve transfer teklifi aldığı Hürriyet gazetesinde çalışmaya başlar.
1964’den 1981’e kadar sayısını kendisinin bile zor hatırladığı, son yüzyılın en önemli liderleri, sinema oyuncuları ve şarkıcılarla tam sayfa röportajlar yapan Ayşegül Dora’dan başkası değil bu gazeteci. Onun öyküleri, röportajları ciltlere sığamayacak kadar çok. Bense bunların içinden sadece birkaçını seçmek zorunda kaldım. İşte bunlardan bir kaçı...
Komünist Partisi Polit Büro üyesi, Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin, 26 Aralık 1966’da Türkiye’yi ziyaret eder. O dönem Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel Başbakan, İhsan Sabri Çağlayangil de Dışişleri Bakanı’dır.
Bab-ı ali’de o güne kadar görülmemiş bir telaş kaplar gazetecileri. Yüzlerce gazeteci bir o yana bir bu yana koşup, en güzel haberi yazmak, en iyi fotoğrafı çekmek için birbirleriyle yarışa girerler. Kendi aralarında “atlatma" denilen oyunu kim kazanacak diye merakla beklerler. O sırada Hürriyet gazetesinde çalışan Ayşegül Dora da üç gün, üç gece kara kışta, soğuğa rağmen Sovyet Başbakanı’yla dağ tepe dolaşır. Ancak, Kosigin İstanbul’a gelen diğer
devlet başkanlarına benzemez. Gecenin ilerleyen saatlerinde onuruna verilen resepsiyondan sonra, Hilton’dan Taksim’e kadar çıkıp halkın arasında yürüyüş yaparak, şehri keyfince dolaşır. İstanbul’daki son gün Kosigin, Topkapı Sarayı’nı gezer. Bağdat Köşkü’nün önündeki havuz başında dinlenen Çağlayangil’in yanına yaklaşan Dora, “Havuza para atıp, bir dilekte bulunursanız, isteğiniz hemen olur" deyince Dışişleri Bakanı güler ve parayı suya atar. O anda Dora’nın kafasında bir şimşek çakar:
“Acaba Başbakan Kosigin de dilek havuzuna para atıp, bir dilekte bulunabilir mi?
Kosigin’e borç verdi
Dora bütün cesaretini toplayıp, çantasındaki bozuk paraları eline aldığı gibi bir fırsatını kollayıp, Kosigin’in yanına gelip, sorar:
“Dilek havuzuna uğur parası atar mısınız?"
Kosigin şaşkın nazarlarla Dora’nın yüzüne bakar. Gece - gündüz peşinden koşan gazeteciyi kırmak da istemez ama elini cebine attığı zaman bozuk yerine kağıt rubleler çıkınca vazgeçer. Bu fırsat kaçar mı, usta gazeteci elindeki bozuk paraları hemen Kosigin’in avucuna boşaltır. Başbakan da havuza para atıp dilekte bulunur. Hürriyet hariç, ertesi günü tüm gazetelerin manşeti aynıdır:
“Kosigin dünya barışı için dilek diledi."
Ayşegül Dora ise, “Türk Hükümeti Sovyet Başbakanı’ndan yardım ve kredi talep ederken, Topkapı Sarayı’ndaki dilek havuzuna para atması için ben Kosigin’e 150 kuruş borç verdim" haberiyle tüm meslektaşlarını atlatır.
Ertesi günü Dora’nın haberinin tercümesini okuyan Kosigin keyiflenir ve gazeteciyi Sovyet Konsolosluğu’na çay içmeye çağırır. Ona, Kremlin Sarayı’nın resmi olan ipek bir şal ve iç içe geçirilmiş tahtadan beş Rus bebeği (matruşkalar) hediye eder.
Ertesi sabah Kosigin’i uğurlamak için havaalanına gittiği zaman Kosigin kendisini geçirenlerle vedalaştıktan sonra protokolü bozup, Dora’nın yanına gelir. Özel kartvizitini başarılı gazeteciye veren Kosigin, “Hayatımda hiç kimseden borç almamıştım ama Türkiye’de en güzel jesti senden gördüm. Bu borcu ödemek isterim. Ne zaman gelirsen benim misafirim olacaksın" dedikten sonra onun yanaklarından öpüp, veda eder.
Aradan tam 10 yıl geçer. Hürriyet’te çalışan, ANKA ajansının İstanbul temsilciğini de yürüten Dora bir türlü Sovyetler’e gidemez. 1976’da Türkiye ile SSCB arasında Kremlin’de ilk ticaret anlaşması imzalanacak. O sırada ANKA’da çalışan Örsan Öymen, Dora’ya telefon eder:
“Kimseye vize vermiyorlar. Acaba Kosigin’in verdiği kartvizitle vize alabilir misin?"
Dora bavulunu kaptığı gibi Sovyet Konsolosluğu’nun kapısını çalar. Kartviziti uzattıktan 45 dakika sonra vizesi hazırdır artık. Moskova havaalanında bekleyen özel bir otomobil onu Kremlin Sarayı’na götürür. Anlaşma imzalanır, şampanyalar patlatılır. Türk Dışişleri Bakanı Çağlayangil, Kosigin’e döner, “Size borç veren gazeteci kızı hatırladınız mı", diye sorunca Başbakan koşarak Dora’nın yanına gelip, elini tutar: “Misafirimsin. Burada kalacaksın, ben de borcumu ödeyeceğim."
Borcunu ödedi!
Ayşegül, Çağlayangil’e korkarak sorar: “Komünizmin öcü olduğu bir dönemdeyiz. Kalmam bir sıkıntı yaratır mı? Çağlayangil, “Hayır. Ben sana kefilim" deyince Dora’nın yüreği ferahlar.
Dora, ertesi günü başkonsolosla birlikte 15 gün Leningrad (Petersburg) başta olmak üzere Bakü’ye kadar giderler. Kosigin, Moskova’ya dönen gazeteciyi mütevazı evinde misafir eder. Dora, Sovyetler Birliği’ni çok beğendiğini söyleyince Kosigin onu bırakmak istemez. Ama nikah günü alınmış, Türkiye’ye döner dönmez hemen evlenecek, nasıl kalsın? Kosigin, “Balayını burada geçireceksen izin veririm" der.
Gazeteci, Kosigin’e verdiği sözü tutar. Eşiyle birlikte, beş kuruş para harcamadan en lüks otellerde konaklayarak, tam üç ay Sovyetler Birliği’ni karış karış gezerler.
Dora, başarılı iş kadını
Ayşegül Dora, yıllarca dünyanın en önemli foto muhabiri Ara Güler ve Garbis Özatay’la birlikte değişik tarihlerde 15 kez İran’a gider. Şah’ın, Farah’ın, çocuklarının önemli günlerinde hep onların yanında olur. Şah’ın isteği üzerine Tahran Üniversitesi’nde 10 kadın gazeteciye altı ay ders verir. Ortadoğu’nun kaynadığı 1970’li yıllarda dağlardan Bekaa Vadisi’ne inip, FKÖ’nün Türk gençlerini nasıl eğittiğini gözlemler. Umman Sultanlığı’ndaki iç savaşa katılır; fotoğraf çekerken kurşun yağmuru arasında kalır. Bahreyn ve Katar’a gitmek için beş gün beş gece bir deve kervanıyla çölü geçer. Milyarder şeyhlerin harem hayatını yazabilmek uğruna onların saraylarına girer. Dünyanın ilk kadın teroristi Leyla Halit’le Kuveyt’te gizlice görüşür. Yaptığı röportajlar dünyanın en önemli dergilerinde sayfalarca yayınlanır. Hem şöhreti artar hem de iyi para kazanır. Gazetecilikte doyuma ulaştığından ve çocuklarına daha çok zaman ayırabilmek uğruna mesleğe nokta koyar. 1984’de halkla ilişkiler dalına el atar; Penajans’ı kurar. Gazetecilikteki başarısını katlar; 1989’da dünyanın en büyük 10 ajansı arasında yer alan DMB&B ile ortaklık imzalar. İş hayatındaki başarısını ise gazetecilikteki gibi rahat ilişki kurmasına, insan tanımasına borçlu olur. Artık o, Türkiye’nin en önemli iş kadınlarından biridir ama, yüreğinde gazetecilik aşkı hiç sönmeden.
İran Şahı’ndan Marlon Brando’ya
Ayşegül Dora’nın Bab-ı ali’ye, hele Hürriyet’e adım attığı 1965’den 1981 tarihine kadar röportaj yaptığı ünlüler şöyle:
İran Şahı Rıza Pehlevi ve Şahbanu Farah, eski İran Kraliçesi Süreyya, Sovyetler Birliği Başbakanı Aleksi Kosigin, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Leonid Brejnev, Sovyet Dışişleri Bakanı Andrei Gromiko, ABD Devlet Başkanı George Bush, Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba, Libya Kralı Sunusi, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi, Fas Kralı 2. Hasan, Ürdün Kralı Hüseyin, FKÖ Lideri Yaser Arafat, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Lideri George Habbaş, Hindistan Devlet Başkanı Javaharlal Nehru ve Başbakan İndra Gandi, Kuveyt Şeyhi El - Sabah, Bahreyn Şeyhi İsa, Suudi Arabistan Kralı Faysal, Hollanda Kraliçesi Beatrix, ABD Dişişleri Bakanı Henry Kissinger, Monaco Prensesi Grace Kelly, eski İtalyan Kraliçesi Umberto, Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto ve kızı Benazir Butto, Nepal Kral ve Kraliçesi Birendra - Raja Bikram.
Sinema oyuncuları Marlon Brando, Yul Brynner, Kirk Douglas, Gina Lollobrigida, Ömer Şerif, Audrey Hepburn, Roger Moore.
Şarkıcılar Charles Aznavour, Peppino di Capri, Petula Clark, Adamo, Sylvie ve Johnny Vartan, Marc Aryan.
Bu ünlü isimler, Dora’nın anımsadıklarından yanlızca bazıları...