04.07.2025 - 17:34 | Son Güncellenme:
milliyet.com.tr
Dünya Sağlık Örgütü'nün tahminlerine göre, dünya genelinde 2,5 milyardan fazla yetişkin aşırı kilolu veya obez durumda. Bu şaşırtıcı sayı, giderek büyüyen küresel bir sağlık krizini de beraberinde getiriyor. Obezite sadece fazla kilolu olmakla ilgili değildir; aynı zamanda tip 2 diyabet, böbrek hastalığı, kalp krizi ve felç gibi bir dizi ciddi hastalık için de güçlü bir risk faktörü. Bu konuda farkındalık arttıkça, daha fazla insan önemli bir soruyu gündeme getiriyor: Nasıl kilo verebilirim ve bu kiloyu uzun vadede nasıl koruyabilirim?
Obezite, birden fazla faktörün katkıda bulunduğu karmaşık bir durum. Sadece çok fazla yemenin ya da çok az egzersiz yapmanın basit bir sonucu değil.Birçok insan için duygusal ve psikolojik stres önemli bir rol oynuyor. İşle ilgili baskılar, mali kaygılar, ailevi sorunlar veya sosyal endişe gibi faktörler duygusal yeme davranışına yol açabilir. Bazı kişilerde ise obezite, depresyonun bir sonucu olarak gelişebilir. Depresyon, yeme düzenini ve fiziksel aktivite motivasyonunu azaltabilir.
Ek olarak, modern yaşam tarzları kilo almayı her zamankinden daha kolay hale getiriyor. Çoğumuz masa başında, arabada veya koltukta uzun saatler geçiriyoruz. Bu da yüksek oranda işlenmiş, kalorili gıdaların daha yoğun pazarlanmasının önünü açıyor. Davranışsal, psikolojik, sosyal ve çevresel faktörlerin bu birleşimi, kilo alımını önlemenin giderek zorlaştığı ve hatta kilo vermenin daha da güçleştiği bir ortam yaratıyor.
Obezitenin birden fazla nedeni olduğundan, çözümü de çok yönlü bir yaklaşım gerektiriyor. En etkili tedavi yöntemleri, sağlık personellerinin (psikologlar, beslenme uzmanları ve doktorlar gibi) insanları kilo verme sürecinde desteklemek için birlikte çalıştığı çok modlu bir yaklaşımı benimsiyor. Bu ekip tabanlı yaklaşım, sadece diyet ve egzersiz konularını ele almakla kalmayıp aynı zamanda altta yatan duygusal ve zihinsel sağlık sorunlarına da odaklanıyor.
Bu strateji, özellikle kan şekeri seviyesi yüksek olan ancak henüz diyabet tanısı almamış prediyabet hastaları için oldukça etkili. Araştırmalar, multidisipliner bir ekip tarafından yönlendirilen yaşam tarzı değişikliklerinin, tam gelişmiş diyabet riskini önemli ölçüde azaltabildiğini gösterdi.
Vücut ağırlığının yüzde 5-7'sini kaybetmek sağlık risklerini azaltmak için ulaşılabilir bir hedef olsa da, Almanya'nın Tübingen kentinde yapılan son araştırmalar, kilo kaybını kan şekeri kontrolüyle birleştirmenin daha da etkili olduğunu ortaya koyuyor. Farklı bir çalışmadan elde edilen veriler, her iki konuya odaklanmanın, diyabetin böbrek hasarı ve küçük kan damarlarını etkileyen sorunlar gibi komplikasyonlarını azaltmada etkili olduğunu gösteriyor.
Peki bu kombinasyon neden bu kadar güçlü? Kilo vermeyi ve kan şekeri seviyelerini düşürmeyi başaran kişilerin, karın bölgesindeki iç organların etrafında depolanan yağ türü olan visseral yağı azaltma eğiliminde oldukları görüldü. Viseral yağ, vücutta iltihaplanmayı tetiklediği için özellikle tehlikeli ve bu, kan şekerini düzenleyen hormon olan insülinin etkinliğini azaltabilir.
Neyse ki, bazı yaşam tarzı değişiklikleri özellikle visseral yağın azaltılmasına yardımcı oluyor. Örneğin, düzenli fiziksel aktivitenin (özellikle aerobik egzersizin) ve çoklu doymamış yağ asitleri (fındık, tohum, balık ve bitkisel yağlarda bulunanlar) açısından zengin diyetlerin bu konuda etkili olduğu gözlemlendi. Çeşitli beslenme planları arasında, tam tahılları, sağlıklı yağları, sebzeleri ve yağsız proteinleri vurgulayan Akdeniz diyeti özellikle faydalı.
Düzenli egzersizi Akdeniz tarzı bir diyetle birleştirmek sadece kilo kaybı için değil, aynı zamanda uzun vadeli kardiyovasküler ve metabolik sağlık için de önemli. Ancak bu alışkanlıkları zaman içinde sürdürmek birçok kişi için zorlayıcı olmaya devam ediyor. Araştırmalar, kilo verenlerin önemli bir kısmının birkaç yıl içinde verdiği kiloları geri aldığını gösteriyor. Kilolar tekrar alındıkça, diyabet, yüksek tansiyon ve yüksek kolesterol gibi ilişkili sağlık riskleri de artıyor. Bu kilo verme ve geri alma döngüsü, sinir bozucu ve duygusal olarak yıpratıcı olabilir, bu da birçok kişinin daha kalıcı sonuçlar elde etmek için başka seçeneklere yönelmesine neden oluyor.
Son yıllarda, başlangıçta diyabet tedavisi için geliştirilen bir ilaç sınıfı olan GLP-1 reseptör agonistleri, kilo kaybını teşvik etme konusunda umut vadediyor. Yemekten sonra bağırsak tarafından salgılanan GLP-1 (glukagon benzeri peptid-1) hormonunu taklit eden bu ilaçlar, tokluk hissini artırarak iştahın düzenlenmesine yardımcı oluyor ve aynı zamanda insülin salınımını uyararak kan şekerini düşürüyor. Ancak GLP-1 bazlı ilaçların kozmetik amaçlı kilo kaybı için giderek daha fazla kullanılması, etik ve güvenlik endişelerini beraberinde getiriyor. Bu ilaçlar etkili olabilmekle birlikte, obez olmayan kişiler üzerindeki uzun vadeli etkileri henüz tam olarak anlaşılamadı.
Yan etkileri arasında mide bulantısı, kusma ve daha ciddi sorunlar bulunabilir, bu nedenle kullanımları her zaman bir sağlık uzmanı tarafından denetlenmeli. GLP-1 ilaçlarının önemli bir sınırlaması, ilacı bıraktıktan sonra faydalarının genelde azalması ve hızlı bir şekilde yeniden kilo alımına yol açması. Bu nedenle, sağlık faydalarını sürdürmek için uzun süreli, hatta kalıcı kullanım gerekebilir. Ciddi obezitesi olan kişiler, özellikle de tip 2 diyabet veya kalp hastalığı gibi ciddi sağlık komplikasyonları bulunanlar için bariatrik cerrahi hayat değiştirici olabilir. Gastrik bypass veya tüp mide ameliyatı gibi cerrahi prosedürler midenin boyutunu küçültebilir ve bazı durumlarda bağırsak hormon sinyallerini değiştirebilir.
Bunun sonucunda önemli ve kalıcı kilo kaybı sağlanacak, kalp hastalığı ve erken ölüm riski dahil olmak üzere obezite ile ilişkili hastalık riski belirgin şekilde azalacak. Bariatrik cerrahi herkes için uygun değil, ancak uygun olduğu durumlarda, mevcut en etkili müdahalelerden biri olmaya devam ediyor. Araştırmacılar şu anda kilo kaybını artırmak için birden fazla bağırsak hormonunun etkilerini birleştiren yeni ilaçlar geliştiriyor. Bu ilaçlardan bazıları bariatrik cerrahiye benzer sonuçlar elde edebilir, ancak çoğu hala klinik deney aşamasında.
Kilo verme yolculuğuna yeni başlayan kişiler için, fiziksel aktivite ve Akdeniz diyeti gibi sağlıklı bir beslenme düzeninin birleşimi hâlâ başlanacak en iyi nokta. Bu değişiklikler sürdürüldüğü takdirde kilo, kan şekeri ve genel sağlıkta uzun vadeli iyileşmeler olabilir. Kan şekeri yüksek olan kişiler için, yaşam tarzı değişikliklerini ve kan şekeri yönetimini birleştirerek visseral yağı hedeflemek özellikle önem taşıyor. Obezite ve ilişkili sağlık sorunlarıyla mücadele eden kişiler için ise, tıbbi tedaviler ve cerrahi seçenekler, kalıcı değişim için güçlü araçlar sunuyor.
Sonuç olarak kalıcı kilo kaybının ve sağlığın iyileştirilmesinin anahtarı, herkese uyan tek bir çözüm olmadığını anlamakta yatıyor. Bu süreç, her birey için en uygun destek, strateji ve bilimsel yöntem kombinasyonunu bulmakla ilgili.